Ana içeriğe atla

Bir Soykırım Romanı : Adem'den Önce

 


Adem’den Önce(orijinal ismi: Before Adam) London’ın romanlarından 20. Asrın başında yazılanlardan biridir. Evrim tartışmalarının bilimsel temelli olarak hararetli bir şeklide tartışıldığı bir zamanda yazılan eser, ana kahraman olan Koca Diş’in serüvenlerine dayanır. Tarih öncesi hayatı konu alan roman ana kahramanın hayat serüveni ile “ateş insanları” , “halk” ve “ağaç insanları” arasındaki hayat mücadelesi ve etkileşime odaklanır.



Jack London , usta bir kalem olarak eserlerinde ağırlıklı olarak natüralist , realist bir anlayış içinde olmuştur. Tümüyle kurgu özelliği taşıyan eserlerinde bile en güncel ilmi verileri göz önünde bulundurarak eserlerindeki detayları şekillendirmiştir. Nitekim bu romanında da  prehistorik dünyanı temellendirirken Sepencer, Huxley ve Darwin gibi ilim adamlarının eser ve teorilerinden istifade ettiğini bizzat kendisi ifade eder. Bu bakımdan London’ın eserleri okuyucu için dolu dolu bir hayat yansıması ve bilgi hazinesi olarak de görülebilir. London gerek eserlerinde gerekse de haya duruşunda sosyal ve insani meselelere karşı duyarlılık içinde bir insan olmuştur. Soykırımın insanlık tarihindeki yaşam hayat serüvenimizde nasıl bir kara leke ve dinmez sızı  olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler öne seren London, bu eseriyle Amerika’nın Kızılderili soykırımına da gönderme yapar adeta.



Adem’den Önce’yi ilk soykırım romanı kılan kesit aslında romanın tamamında bir vurgu olarak yer almayıp son kısımda daha etkileyici bir sahne olarak bizlere sunulur. Romanın son kısmında “ateş insanları” olarak zikredilen insan toplulukları kendilerinden daha az gelişmiş olduklarını düşündükleri ve  London’ın “halk” olarak  isimlendirdiği insanları acımasızca katleder. Yazar bu sahneyi anlatırken o kadar gerçekçi ve sürükleyici bir kurgu içerisinde bunu verir ki okuyucu adeta bir soykırım sahnesinin içinde doğrudan bir gözlemci olarak yer alır. London’ın kurgusu adeta bizleri Ruanda’dan , yakın zamanda kameralar önünde yaşanmış soykırım sahneleri gerçekliğine taşır.

 

London, eserinde sadece acı ve trajedi dolu bir soykırımı bizlere sunmakla kalmaz. Bizleri ilkel doğamızda yer alan acımasızlık ve empati kabiliyetinden yoksunluk dürtüsüyle de tanıştırır. Romanın temel kahramanı olan Koca Diş( aynı zamanda halk olarak isimlendirilen topluluğun üyesi) arkadaşı Sarkık Kulak ile bir orman gezintisi sırasında karşılaştıkları ve kendilerinden daha ilkel olan “ağaç insanları” olarak zikredilen bir yaşlıyla karşılaştıklarında içlerindeki barbarlık uyanır ve zavallı adama sebepsizce işkence etmeye başlarlar. London romandaki bu sahneyi sonradan ateş insanları, halk olarak isimlendirilen kendileri yok etmek ve hayat alanlarını işgal ederken ayrıntılı olarak ele alarak bu durumu insanlığın köklü ve affedilemez bir zaafı olarak mahkum eder.

Romanın güzelliğini ve akıcılığını didaktik üslubun sıkıcılığıyla daha fazla detaylandırmadan siz okuyucuları eseri okumaya davet ediyorum. Şimdiden keyifli okumalar…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mezopotamya’nın Feribotları: Kelekler

    Tarihin her döneminde ticaret başta olmak üzere çeşitli nedenlerle ulaşım ve nakliye insanoğlunun en önemli uğraş ve meselelerinden olmuştur. Medeniyetin kalbinin attığı yerlerden olan Mezopotamya da bol bereketli toprakları, gürül gürül akan suları ile ulaşım meselelerinin en çok ele alındığı yerlerden biri olmuştur. Bugün neredeyse Mezopotamya coğrafyasında yer alan kadim her şehrin bir şekilde ticaret yollarının etkisiyle geliştiği veya bu yollarla bağlantılı olduğu görülür. Biz bu yazımızda kara ulaşım yol ve araçlarını değil son derece sıra dışı olan ve günümüzde unutulmaya yüz tutmuş binlerce yıllık mazisi olan bir araçtan bahsedeceğiz : Kelekler   Keleklerin Tarihi Dünyanın birçok yerinde tarihçiler çok eski zamanlardan bu yana şişirilmiş hayvan derilerinden yapılan araçlarla taşımacılığın yapıldığını kaydetmektedir. Bu konuda bu yöntemin ilk olarak nerede kullanıldığına dair araştırmalar bizi Mezopotamya’ya ya götürmektedir. Medeniyetin başlangıcından neredeyse 1950

Şinasi Ajan mıydı ?

  Modern Türk edebiyatının kurucusu ve ilklerin adamı, sakalını kesti diye memuriyetten kovulan adam… günahıyla sevabıyla Türk edebiyatının mühim isimlerinden Şinasi’ye dair üç beş kelam Topluma mal olmuş kişilerle alakalı iddialar ve şehir efsaneleri her zaman olmuştur. Bunların kimi gerçeklik taşısa da çoğu marjinal komplo teorilerinden öteye gitmez. Bu iddiaların toplumda bu kadar yaygın olması biraz da söylentilere, magazinsel meselelere ilginin, kolaycılığa kaçan kutuplaştırıcı anlayışın etkisi   rol oynar. Geçmişten günümüze özellikle edebiyat çevreleri içinde ajan hain vs itham ve iddialarına dönük tartışmalar devam etmektedir. Toplumsal ve siyasal geçiş dönemleri ve çalkantılı zamanlar bu iddiaların   karşımıza daha çıktığı bir ortam sunar. Bu iddiaların ilk muhataplarından biri modern Türk edebiyatının kurucusu olarak bilinen Şinasi’dir. İlklerin adamı olarak bilinen İbrahim Şinasi 1826’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlk tiyatro eserinden , edebiyat kelimesinin ilk kull

Dicle'de Bir Nehir Serüveni

  Açık denizlerde yahut okyanuslarda yaşanan maceralar gerek edebi eserlere gerekse de sinemaya çokça konu olmuştur. Bununla birlikte bu maceralar bizde çoğunlukla egzotik, yabancı diyarlarda geçen, bir niteliğe sahip olmuştur. Ancak bu yazımızda da ele alacağımız üzere bizde de bu edebi türün örnekleri yok değildir. Bu yazımızda   dört dörtlük bir nehir serüveni olan Direktör Ali Bey’in Dicle üzerinden Bağdat’a yaptığı yolculuğu ele aldığı bir nehir serüvenini değerlendireceğiz. Ali Bey’in bu yolculuğu tek başına bir nehir macerası değil geçilen yerler ve karşılaşılan mekanlar itibarıyla adeta canlı bir kültür ve tarih macerası adeta. Ali Bey, nehir yolculuğunun her karesinde söz konusu mekanların tarihi, ticari, sosyolojik, demografik, kültürel, sanatsal detaylarını ve genel karakterini okuyucuyla paylaşmakta sadece bununla yetinmeyip gözüne çarpan arka plan durumları da tüm çarpıcılığıyla okuyucuya sunmaktadır. Ali Bey’in Üslubu Eser, bizi kendine bağlayan sürükleyici ve aksiy