Açık denizlerde yahut
okyanuslarda yaşanan maceralar gerek edebi eserlere gerekse de sinemaya çokça
konu olmuştur. Bununla birlikte bu maceralar bizde çoğunlukla egzotik, yabancı
diyarlarda geçen, bir niteliğe sahip olmuştur. Ancak bu yazımızda da ele
alacağımız üzere bizde de bu edebi türün örnekleri yok değildir. Bu yazımızda dört dörtlük bir nehir serüveni olan Direktör
Ali Bey’in Dicle üzerinden Bağdat’a yaptığı yolculuğu ele aldığı bir nehir
serüvenini değerlendireceğiz.
Ali
Bey’in bu yolculuğu tek başına bir nehir macerası değil geçilen yerler ve
karşılaşılan mekanlar itibarıyla adeta canlı bir kültür ve tarih macerası
adeta. Ali Bey, nehir yolculuğunun her karesinde söz konusu mekanların tarihi,
ticari, sosyolojik, demografik, kültürel, sanatsal detaylarını ve genel
karakterini okuyucuyla paylaşmakta sadece bununla yetinmeyip gözüne çarpan arka
plan durumları da tüm çarpıcılığıyla okuyucuya sunmaktadır.
Ali Bey’in Üslubu
Eser,
bizi kendine bağlayan sürükleyici ve aksiyonların eksik olmadığı içeriğinin
yanında son derece canlı, keskin ve akıcı bir üslubuyla da bir çırpıda okunmayı
hak eden yapıya sahip. Ali Bey, betimlemelerini kendine has kıvrak üslubuyla
yaparken sadeliği elden bırakmadığı için eseri okurken pek az yerde kelimelerin
alabalığıyla karşılaşırız.
Dicle’de Kelek
Yolculuğu
Ali
Bey, bu maceraya her ne kadar Düyunu Umumiye müfettişi olarak Bağdat’a gitmek
gibi mücbir bir sebepten giriştiyse de eser boyunca aslında onu bu yolculuğa
asıl sevk eden faktörlerin başında macera ve keşif tutkusunun geldiğini
görürüz.
Yolculuk
1885 yılında Ali Bey’in Bağdat’a gitmek üzere Amid’e yani Diyarbakır’a
gelmesiyle başlar. O zamanlar için herhangi bir kamu teftişinin bireysel olarak
değil bir maiyetle yapıldığı göz önünde bulundurulunca yalnız olmadığı
anlaşılır.
Bu
yolculuğun tercih sebebi ve gerekliliğini anlamak için biraz da Dicle üzerinde nehir yolculuğu/taşımacılığı
hakkında durmak yerinde olacaktır. Dönemin genel şartları dikkate alındığında
motorlu taşıtların henüz Osmanlı coğrafyasında yaygın olmadığı, stabilize
yolların bulunmadığı, seyahatlerin genel
olarak mekkare ismi verilen yük hayvanları ile yapıldığı bir manzara söz
konusudur. Sadece bu değil işin güvenlik boyutu itibarıyla da bakıldığında
hayvanlarla yapılan seyahatlerde sık sık eşkıyalar tarafından baskına uğrama ,
mevsim koşullarından dolayı kara, çamura, çığa yakalanma gibi durumlar da hiç
de yabana atılmayacak cinstendir. Bu şartlar altında Nehir yolculuğu birçok
bakımdan lüks sayılabilecek bir tercih olmaktadır.
Ali
Bey, kelekle yolculuk kararı aldıktan sonra kendisine zamanın şartlarına göre
lüks sayılabilecek bir kelek yaptırır.
Ali Bey’in keleğini şöyle tarif eder:” Bağdat’a kadar seyahat mevsim
sebebiyle yirmi günden fazla süreceği için böyle uzun zaman adi bir tente
içinde barınmak zordu. Bu nedenle keleğin üzerine koyulmak üzere camlı ve
çerçeveli üç penceresi, bir kapısı, içinde helası ve kileri olan ve ara sıra
gezinti için merdivenle üzerine çıkılsın diye üstü düz ve etrafı parmaklıklı,
tahtadan güzel bir oda yaptırdım.”
Ali
Bey devamında yaptırdığı keleğin teknik özellikleri hakkında şunları söyler:” Yaptırdığım
kelek yüz elli tulumluktu. Odanın kapladığı yerin dışında ancak iki kelekçinin
manevralarıyla bir uşağın barınabilmesine yetecek kadar yer kaldı. “
Ali
Bey Dicle’deki kelek seyahati boyunca okyanus denizcilerininkini aratmayan
fırtınalar, girdaplar, burgaçlar, yuvarlanma ve batma tehlikeleri yaşar. Zaman
zaman aşırı doğa olaylarından ötürü kelek saatlerce beklemek durumunda kalır.
Yol boyunca karşılaşılan insanların kurnazlığı, sıtma hastalığı gibi birçok
durum da cabasıdır. Bütün bunların yanında Birçoğu Ali Bey’in dostu olan
kimselerin mihmandarlık ve cömertlikleri de seyahatin en güzel yanlarıdır. Ali
Bey Dicle üzerindeki seyahati boyunca Hasankeyf, Midyat, Cizre, Musul, Tikrit, Samara,
Azamiye gibi birçok kentten geçerek
adeta tarih içerisinde bir yolculuğa çıkarır bizi.
Ali
Bey’in Dicle Üzerindeki Seyahati genel olarak Bağdat’ta son bulur ancak birbirinden
enfes gözlem be betimlemeleriyle Ali Bey’in serüvenleri Hindistan ve oradan da İstanbul’a olacak şekilde devam
eder.
Daha
fazla sözü uzatmadan eserin akıcı maceraları ve kıvrak üslubunu birebir
görmeniz için sizi eseri okumaya davet ediyorum
Yorumlar
Yorum Gönder