Ana içeriğe atla

Ahmet HAŞİM'in Şehirler Hakkındaki İsabetli Öngörüsü

 

Ahmet HAŞİM'in Şehirler Hakkındaki İsabetli Öngörüsü





Ahmet Haşim mimari ve özel olarak şehirleşmenin modern hayat karşısında yaşadığı değişimle özel olarak ilgilenen birisidir. Kendisi İstanbul mimarisinin İttihat Terakki’nin  gerici yani ince sanat zevklerinden yoksun bir anlayışla nasıl zevksiz olduğunu Gurebahan-ı Laklakan isimli eserinde şu sözlerle aktarıyor:” Şimdi her  memlekette , âciz ellerin çekici altında kanayan hasta mermerlerin eski üstat elleri ne hasretle ağladıklarını , herkesten işitiyor , her yerde okuyoruz. Taşa hayat ve hareket vermek bahsinde, bugünün şeytana taş çıkaran hünerli insanları , iki üç asır evvel gelip giden saf ustalara çırak olmaya bile lâyık değildirler.” Bu durum karşısındaki umutsuzluğunu şöyle devam ettirir: “Çünkü mimarî güzelliğini artık biz, çağdaşlar, anlamıyoruz , duymuyoruz. Gözleri kör olanlar nasıl ışığı göremez, kötürüm olanlar nasıl yürüyemez , dilleri tutulanlar nasıl konuşamazlarsa, taşların havadaki nizam ve ahenginden hâsıl olan güzelliği anlamayı veya meydana getirmeyi de biz şimdi bilmiyoruz .”

Ahmet Haşim’in şehirlerin bugünkü görünümü ve dikey mimariye dair ön görüsü de şaşırtıcı derecede isabetlidir. Bu konuda Haşim’in Bize Göre isimli eserinde yer alan  ve 19 Kasım 1928 tarihli “Müstakbel Mimari” başlıklı yazısında şu ifadeler onlarca katlı binalardan oluşan iş merkezleri ve sitelerinin taa o günlerden tarif etmektedir: “Otomobili dünya yüzünden kaldırmak da tabii bahis konusu değil. Mecburen iptidai nakil vasıtalarına göre kurulan Ortaçağ şehir çerçeveleri yıkılacak ve şimdi bir nevi deli addedilen Le Courbusier gibi mimarların estetiği dünya üzerinde hakim olacak.

Gelecek otomobil şehrinin zemini çeşitli tabakalardan meydana gelecek, trafik sahasını boşaltmak için evler kalkacak ve bütün bir mahalleyi karnında toparlayan Amerikalılara has kırk elli katlı, bin bir pencereli korkunç ve çıplak küpler yükselecek. Bunu bir hayal sanmamalı. Paris’te şimdiden yeraltında büyük caddelerin açılması ciddiyetle düşünülüyor.”



Haşim bu tespitlerini Paris gezisi sırasında o yıllar için medeniyetin zirvesinde  bir şehri gözlemleyerek aktarmaktadır. Otomobilin gittikçe ucuzlaması ve artması ile durmak bilmeyen nüfus artışı Haşim’in bu ön görüsündeki başlıca dayanaklardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mezopotamya’nın Feribotları: Kelekler

    Tarihin her döneminde ticaret başta olmak üzere çeşitli nedenlerle ulaşım ve nakliye insanoğlunun en önemli uğraş ve meselelerinden olmuştur. Medeniyetin kalbinin attığı yerlerden olan Mezopotamya da bol bereketli toprakları, gürül gürül akan suları ile ulaşım meselelerinin en çok ele alındığı yerlerden biri olmuştur. Bugün neredeyse Mezopotamya coğrafyasında yer alan kadim her şehrin bir şekilde ticaret yollarının etkisiyle geliştiği veya bu yollarla bağlantılı olduğu görülür. Biz bu yazımızda kara ulaşım yol ve araçlarını değil son derece sıra dışı olan ve günümüzde unutulmaya yüz tutmuş binlerce yıllık mazisi olan bir araçtan bahsedeceğiz : Kelekler   Keleklerin Tarihi Dünyanın birçok yerinde tarihçiler çok eski zamanlardan bu yana şişirilmiş hayvan derilerinden yapılan araçlarla taşımacılığın yapıldığını kaydetmektedir. Bu konuda bu yöntemin ilk olarak nerede kullanıldığına dair araştırmalar bizi Mezopotamya’ya ya götürmektedir. Medeniyetin başlangıcından neredeyse 1950

Dicle'de Bir Nehir Serüveni

  Açık denizlerde yahut okyanuslarda yaşanan maceralar gerek edebi eserlere gerekse de sinemaya çokça konu olmuştur. Bununla birlikte bu maceralar bizde çoğunlukla egzotik, yabancı diyarlarda geçen, bir niteliğe sahip olmuştur. Ancak bu yazımızda da ele alacağımız üzere bizde de bu edebi türün örnekleri yok değildir. Bu yazımızda   dört dörtlük bir nehir serüveni olan Direktör Ali Bey’in Dicle üzerinden Bağdat’a yaptığı yolculuğu ele aldığı bir nehir serüvenini değerlendireceğiz. Ali Bey’in bu yolculuğu tek başına bir nehir macerası değil geçilen yerler ve karşılaşılan mekanlar itibarıyla adeta canlı bir kültür ve tarih macerası adeta. Ali Bey, nehir yolculuğunun her karesinde söz konusu mekanların tarihi, ticari, sosyolojik, demografik, kültürel, sanatsal detaylarını ve genel karakterini okuyucuyla paylaşmakta sadece bununla yetinmeyip gözüne çarpan arka plan durumları da tüm çarpıcılığıyla okuyucuya sunmaktadır. Ali Bey’in Üslubu Eser, bizi kendine bağlayan sürükleyici ve aksiy

Şinasi Ajan mıydı ?

  Modern Türk edebiyatının kurucusu ve ilklerin adamı, sakalını kesti diye memuriyetten kovulan adam… günahıyla sevabıyla Türk edebiyatının mühim isimlerinden Şinasi’ye dair üç beş kelam Topluma mal olmuş kişilerle alakalı iddialar ve şehir efsaneleri her zaman olmuştur. Bunların kimi gerçeklik taşısa da çoğu marjinal komplo teorilerinden öteye gitmez. Bu iddiaların toplumda bu kadar yaygın olması biraz da söylentilere, magazinsel meselelere ilginin, kolaycılığa kaçan kutuplaştırıcı anlayışın etkisi   rol oynar. Geçmişten günümüze özellikle edebiyat çevreleri içinde ajan hain vs itham ve iddialarına dönük tartışmalar devam etmektedir. Toplumsal ve siyasal geçiş dönemleri ve çalkantılı zamanlar bu iddiaların   karşımıza daha çıktığı bir ortam sunar. Bu iddiaların ilk muhataplarından biri modern Türk edebiyatının kurucusu olarak bilinen Şinasi’dir. İlklerin adamı olarak bilinen İbrahim Şinasi 1826’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlk tiyatro eserinden , edebiyat kelimesinin ilk kull