Ana içeriğe atla

Ahmet Haşim Paris Kadınları Hakkında ne Dedi ?

 

 




Kadınlarla arası en gizemli ve sorunlu şairlerden Haşim, Paris kadınlarını nasıl buldu sizce. Bir güzellik abidesi olduğu iddia edilen Paris kadınının bu şöhreti Haşim’in gözünden ne kadar karşılık buldu gelin bakalım…

Oldum olası kadınlarla arası tartışmalara konu olan Ahmet Haşim, gerek şiirlerinde gerekse de hususi sohbet ve mektuplarında kadınlara karşı ilişkilerinden hep şikayetçi olmuştur. Bu durum için kimileri sorunlu geçen çocukluk dönemini öne çıkarsa da daha çok onun kendine karşı benlik imajının bunda etkili olduğu görüşü ağır basar.



Haşim’in kadınlarla ilişkinin detaylarını bir başka yazıya bırakarak bu yazımızda edebiyatımız açısından devrine tanıklık etmesi adına son derece değerli bir eser olan Bize Göre ’de Haşim’in Paris kadınları hakkındaki gözlem ve tespitlerini irdelemek istiyoruz.

Haşim 1928 senesinde Paris’e yaptığı gezide kaleme aldığı bu tespit ve değerlendirmeleri öyle akıcı ve canlı bir üslupla aktarmaktadır ki okuyucu adeta Haşim’le yan yana bir yolculuk ve gözlem seyri içerisindedir. Haşim’in tespitlerinde sadece kıvrak ve keskin betimlemeler yoktur. Biz bu yazılarda aynı zamanda dönemin değer yargılarını da buluruz.

Peki Haşim Paris kadınını nasıl bulmaktadır ?

Haşim’e göre o dönem için Paris kadının şöhreti dünyaya yayılmış olsa da  gerçekte Paris kadını fiziki ve estetik olarak nadiren güzeldir. Paris sokaklarında yaptığı gezilerde rast geldiği güzel kadınlar ya İtalyan yahut başka memleketlerden olduğunu aktarır Haşim. Ancak bu tespitine rağmen Paris kadının göze batan bir çirkinliği olmadığını da kaydeder aynı satırlarda .Peki Haşim’in yazılarına konu olacak kadar neden ilgisini çekmiştir Haşim’in ?  Haşim’e göre Paris kadını her şeyden evvel sevimli ve cana yakındır. Haşim’e göre Paris kadının güzelliğindeki şöhretin kaynağı samimiyet, sevimlilikle birlikte Paris’in enfes aurasının insanlara kattığı sinerjik cazibedir. Haşim, şehrin büyüleyici havasını yaratan en etkileyici unsurun Paris kadının işvesi ve zarif edasıyla baş döndüren güzelliğini şöyle tarif eder: “… o eşsiz Parisli kadının, bütün musikilerden daha güzel olan cıvıltısı ve onun etrafa sihirli bir akış gibi dağıttığı pudra ve lavanta kokuları…”

 


Haşim’in Paris kadını hakkında hayran olduğu bir diğer nokta da onun  sadelik ve şıklığı birleştiren moda anlayışı ile ağır başlı karakterine sinen cana yakın üslubudur. Haşim bu durumu kendi ifadesiyle şöyle tarif eder: “… Gayet sade giyinen, hatta kıyafetçe ilkel bir şekil arz eden, bu ekseriyetle henüz saçlarını kestirmeyen kadının bütün tehlikeli cazibesi vakarından, saflığından, konuşmasından ve bilhassa o anlatılmaz işve ve edasından geliyor.” der. Haşim Paris kadının bu yönüne o kadar hayran olmuştur ki  Paris kadını için yukarıdaki gözlem ve değerlendirmesinden hareketle şu cesur çıkışı yapar:”… Bunlar bütün dünyanın en güzel kadınlarına Parisli kadının cesaretle meydan okuyabilmesi için kafidir.” der

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mezopotamya’nın Feribotları: Kelekler

    Tarihin her döneminde ticaret başta olmak üzere çeşitli nedenlerle ulaşım ve nakliye insanoğlunun en önemli uğraş ve meselelerinden olmuştur. Medeniyetin kalbinin attığı yerlerden olan Mezopotamya da bol bereketli toprakları, gürül gürül akan suları ile ulaşım meselelerinin en çok ele alındığı yerlerden biri olmuştur. Bugün neredeyse Mezopotamya coğrafyasında yer alan kadim her şehrin bir şekilde ticaret yollarının etkisiyle geliştiği veya bu yollarla bağlantılı olduğu görülür. Biz bu yazımızda kara ulaşım yol ve araçlarını değil son derece sıra dışı olan ve günümüzde unutulmaya yüz tutmuş binlerce yıllık mazisi olan bir araçtan bahsedeceğiz : Kelekler   Keleklerin Tarihi Dünyanın birçok yerinde tarihçiler çok eski zamanlardan bu yana şişirilmiş hayvan derilerinden yapılan araçlarla taşımacılığın yapıldığını kaydetmektedir. Bu konuda bu yöntemin ilk olarak nerede kullanıldığına dair araştırmalar bizi Mezopotamya’ya ya götürmektedir. Medeniyetin başlangıcından neredeyse 1950

Şinasi Ajan mıydı ?

  Modern Türk edebiyatının kurucusu ve ilklerin adamı, sakalını kesti diye memuriyetten kovulan adam… günahıyla sevabıyla Türk edebiyatının mühim isimlerinden Şinasi’ye dair üç beş kelam Topluma mal olmuş kişilerle alakalı iddialar ve şehir efsaneleri her zaman olmuştur. Bunların kimi gerçeklik taşısa da çoğu marjinal komplo teorilerinden öteye gitmez. Bu iddiaların toplumda bu kadar yaygın olması biraz da söylentilere, magazinsel meselelere ilginin, kolaycılığa kaçan kutuplaştırıcı anlayışın etkisi   rol oynar. Geçmişten günümüze özellikle edebiyat çevreleri içinde ajan hain vs itham ve iddialarına dönük tartışmalar devam etmektedir. Toplumsal ve siyasal geçiş dönemleri ve çalkantılı zamanlar bu iddiaların   karşımıza daha çıktığı bir ortam sunar. Bu iddiaların ilk muhataplarından biri modern Türk edebiyatının kurucusu olarak bilinen Şinasi’dir. İlklerin adamı olarak bilinen İbrahim Şinasi 1826’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlk tiyatro eserinden , edebiyat kelimesinin ilk kull

Dicle'de Bir Nehir Serüveni

  Açık denizlerde yahut okyanuslarda yaşanan maceralar gerek edebi eserlere gerekse de sinemaya çokça konu olmuştur. Bununla birlikte bu maceralar bizde çoğunlukla egzotik, yabancı diyarlarda geçen, bir niteliğe sahip olmuştur. Ancak bu yazımızda da ele alacağımız üzere bizde de bu edebi türün örnekleri yok değildir. Bu yazımızda   dört dörtlük bir nehir serüveni olan Direktör Ali Bey’in Dicle üzerinden Bağdat’a yaptığı yolculuğu ele aldığı bir nehir serüvenini değerlendireceğiz. Ali Bey’in bu yolculuğu tek başına bir nehir macerası değil geçilen yerler ve karşılaşılan mekanlar itibarıyla adeta canlı bir kültür ve tarih macerası adeta. Ali Bey, nehir yolculuğunun her karesinde söz konusu mekanların tarihi, ticari, sosyolojik, demografik, kültürel, sanatsal detaylarını ve genel karakterini okuyucuyla paylaşmakta sadece bununla yetinmeyip gözüne çarpan arka plan durumları da tüm çarpıcılığıyla okuyucuya sunmaktadır. Ali Bey’in Üslubu Eser, bizi kendine bağlayan sürükleyici ve aksiy